İçgüdüsel boşluk: "The Century Of Self"
- Aslı Büyükbaş

- 19 Ağu 2021
- 2 dakikada okunur
Zihninin derinliklerinde yatan kişiyi keşfetmeye ne dersin? Olduğun kişinin farkında mısın? Muhtemelen çok daha fazlasısın. Sen, ben ve tüm insanlık, bilinçaltımızın izin verdiği kadar buradayız. Buz dağının görünen yüzünden aşağıya uzansak karşımıza çıkacak kişiyle yüzleşecek cesarete sahip miyiz? Freud, zihinsel süreçlerin bilinç dışı unsurlarla olan bağlantılarını biliyordu. İnsanlığı ön görebiliyor, derinlerde yatan hayvansal içgüdüyü tanıyordu.

Sigmund Freud; psikolojinin alt dallarından biri olan psikanaliz biliminin kurucusu.
Freud, psikanaliz kuramını oluştururken bastırılmış duyguları ele aldı. Zihinsel süreçler, insanlığı duygulardan arınmak zorunda bırakıyordu. Peki arındığımız neydi? Görmek istemediğimiz, hissetmekten kaçtığımız, düşünmek yerine gizli bir kutuya sakladığımız neydi? Karanlık taraf. Freud’a göre bastırılan duygular, bilinç altında yer buluyor, rüyalar aracılığıyla gün yüzüne çıkıyordu. Rüyalar, insanlığın arzu tatmin alanıydı. Karanlık tarafta cinsel dürtüler kaçınılmazdı.
İnsanların zihninin derinliklerinde saklı, ilkel ve cinsel saldırgan güçler keşfettiğini söyleyen Freud, tüm bu güçlerin kontrol altında tutulması gerektiğini, aksi takdirde toplumun kaos içerisinde kaybolacağını da ekliyordu. Ne dersin? Hiç kendi zihninden korkup, iç güdülerinden saklandığın oldu mu? Zihnimizin yalnızca belli bir parçasını kontrol edebilirken, ruhumuzun bağımsızlığı ilan etmesi bizleri sona yaklaştırabilir. En derinlere zincirlediğimiz hayvansal içgüdülerimizi özgür bırakırsak, bir adım daha yaklaşırız kendimize ve bir o kadar da geri sayarız insanlıktan. Freud biliyordu, insanlığı görüyordu. Kaos kaçınılmazdı ama insanlık kördü.
Kitlesel demokrasi çağında, kalabalık tehlikeliydi. Fikirler tek bir noktada birleşmeliydi, doğru tekti ve bilinen bir şey vardı ki, farklılık iyi değildi. İktidar, tüm bu kalabalıkları yönetebilmeyi, kontrol altına alabilmeyi umuyordu. Freud'un yöntemleri sayesinde pekte zor olmadı. Anahtar kelime: istek. Yola çıkılan nokta isteklerdi. Seri üretim malları, bilinç dışı isteklerle örtüştürüldü. İhtiyaç geçiciydi, sonsuz değildi, bir noktada bitmeye mahkumdu. İstek, ucu bucağı olmayan bir okyanus gibi insanlığı çevreledi.

Mutluluk Makineleri
1914 yılında Avusturya-Macaristan imparatorluğu Avrupa’yı savaşa sürükledi. Freud için beklenen bir durum, olağan bir süreçti. Hatta belki de insanlık için aksi beklenemezdi. İçgüdülerimiz bizi buna zorluyordu ya da devlet ilkel duygularımızı çağırıyordu. Edward Bernays tarafından benimsenen Freud düşünceleri ile devlet tarafından kurulan halkla ilişkiler komitesi duygulara yönelme kararı aldı. Bu noktada, insanlığı çokta basit olmayan ama öngörülebilir makina olarak düşünebilirsiniz. Bilgiler davranışlarımızı kontrol eder fakat en önemlisi duygulardır.
İlk deney Edward Bernays tarafından sigara üzerine yapıldı. O dönem kadınlar sigara içmiyor, sigara içmek erkeklere özgü bir davranış biçimi olarak görülüyordu. Bir psikiyatristin dediğine göre sigara, erkek cinsel organını simgeliyor ve erkeğin cinsel gücünü yansıtıyordu. Yalnızca bir yol vardı. O da, erkek iktidarına karşı sigara öne sürülürse tüm algılar değişebilirdi. Bu düşünceden yola çıkılarak özgürlükçü kadın protestolarında kadınlara sigara içirildi. Aynı zamanda sosyete kadınlar sigaralarını gururla sergiledi. Sonuç tam olarak beklenen oldu. Sigara feminist duyguları harekete geçirdi. Duygular önem kazandıkça insanlığın mutluluk makinelerine dönüşümü başladı.
Freud o zamanlar belki de hiç kimsenin göremediği bir taraf keşfetti. O taraf karanlıktı ama öngörülebilirdi. Freud içimizdeki insanlığı öngördü. Şimdi dönüp baktığımızda, duygularımıza hitap eden onlarca insan, binlerce marka, milyonlarca ürün ya da hizmet görüyoruz. Aslında bakarsan, nasıl görünmek istediğine dair duygusal simgeler taşıyan her şey seni mutlu ediyor, mutlu eden her şey ise uslu durmanı sağlıyor. Peki biz, gerçekten, mutluluk makineleri miyiz? Karanlık tarafından kaçan, içgüdülerine zincir vuran makineler?



Yorumlar